Hükümsüz
Boğazım düğüm düğüm, yazmakta zorlanacağım kesin. Ciddi mevzular konuşmayı becerebilmek, kimseyi incitmeden zordur. Lakin birilerinin sarsılması gerekiyorsa değişim için, sözü de sakınmamak gerekiyor. Bazen de konuşmaktan çok yorulmuş oluyoruz, bu aralar içinde olduğum hal gibi. Klavye delikanlılığı, birbirinden sert gönderiler hazırlamak maalesef çözüm değil. Ne demiştim, doğru ya, sarsılmak! Sarsılmak için ya bütün ülkeyi psikoloğa göndereceğiz (diziler aynı etkiyi maalesef yaratmıyor), ya da şiddet gören kadınları teker teker dinleyeceğiz (canlı bulabildiklerimizi tabii ki), yaralarını saracağız, çözüm üreteceğiz...

Ben farklı farklı kadınları dinledim Hükümsüz'de, hiç beklemediğim kadar cesur, yerli dizilerde hiç duymadığım kadar doğru söylemleriyle. İkinci bölümden sonra kalbim buruş buruş oldu. Şiddet git gide arttı içimde volkanlar koptu. Ben ekranda şiddet izlemek istemiyorum, istemiyorum da sanki bu dizi, bu acıları yaşayanların hepsini teker teker anmış hem de mutlu sonlu. Mutlu son diyorsam, adalet yerini buluyor. Yoksa o kadınların yaşadıklarının izi baki, yaşayamayacaklarını geri getirmek namümkün.
Ne diyordum, şiddet! Aslında ikilemdeyim, çeşit çeşit şiddeti, adaletsiz topraklarda sunmak daha çok ölüme sebep olur mu, yoksa bir yerden duyarsız kalan kesime kadınların neler yaşadığını göstermeye başlamak mı gerek? Bataklıktan farksız olan yerli dizilerin yanında, "İstanbul Sözleşmesi YAŞATIR" diye bağıran bu diziyi bir alkışlamayalım mı?
Yönetmen koltuğunda Ömer Faruk Sokak oturuyor ve Fulya Özcan, Mert Dikmen kaleminden çıkıyor. Kalben'in güzel sesiyle başlıyor dizi, "Engellenebilir her ölüm, cinayettir" sloganı. Olaylar İzmir'de geçiyor. Klişe dizilerde çok sık görmeyiz, babadan avukat KIZına kalıyor hukuk şirketi. Yine alışık değiliz, güçlü bir kadın var, Esma, çatır çatır dava kazanıyor, dimdik duruyor erkeklerin karşısında. Yine alışık değiliz, yardımcısı bir kadın, Filiz. Arada destek atan bir gazeteci, Selim ve eski bir polis, Serdar var. Dördü de şiddet gören, öldürülen kadınların hakkını arıyorlar. Bölümden bölüme sağlamlaşan bir ekip görüyoruz. İşin güzel yanı demeye dilim varmıyor ama, kaybettiğimiz kadın kardeşlerimize selam gönderiyor her davada, her bölüm ayrı bir dava; Ceren Damar, Çilem Doğan, Sibel Çelik... Son bölümde, Özgecan'ı da görüyoruz, o minibüse binmiş, biber gazına sıkı sıkı sarılmış tersliği fark edip. Onun ölümüne şahit olmayayım diye on birinci bölüm gelsin istemiyorum bencilce.
Dizi hakkında bazı sorular aklımda. İlki, Acun Medya bu diziyi muhalif görüştekileri Exxen'e çekmek için mi yaptı? Aylar oldu yeni bölüm hala ortada yok, tamam diyen yok, devam diyen yok. İkinci olarak aynı cesurlukla, Rabia Naz, Nadira Kadirova, staj yaptığı otelde şüpheli ölen Burak, tacizi belgelenmesine rağmen velayeti babaya verilen çocuk işlenebilir mi? Hadi işlendi diyelim, birilerinin doğrularına ters düştüğü için veya sadece gözler önüne serdiği için bu davaları, kaldırılır mı?
Ben bir kadın olarak, hemcinslerimin, çocukların, farklı yönelimdeki bireylerin yaşadığı maddi, manevi tüm tacizlerden çok yoruldum. Biz çok yorulduk! Daha iyi şartlar, yasaların uygulanmasını beklerken, İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi, her gün en az bir kere kanayan yaramıza tuz bastı. Er olmak, ergi elinde tutmak demek değildir. Herkes için adalet, herkes için eşit bir dünya, var bi' hayalimiz... Artık bu hayalleri dizilerde yaşamak bile hayal haline geldi ya, ona yanıyorum.
Bol güneşli günler diliyorum sizlere... Hakkını bilen, savunan ve sonunda zafer dolu günler!
İyi seyirler!
NOT: Diziden bana kalan, beni etkileyen iki alıntıyı paylaşmak isterim,
"Bir ülke dolusu mutsuz kadınla mutlu olunmaz" Hakan Şenocak
"Bir kadın, ne zaman kendi sesini duyurmak için ayağa kalksa, planlanmamış bile olsa, tüm kadınlar için ayağa kalkmış olur." Maya Angelou
Nur Fettahoğlu'nun savunması... Muhteşem!