Bir Hayatın Kapladığı Alan Ne Kadardır?

Uzuuuuuunca bir aradan sonra, tekrar merhaba. Bu yazının önemli sorusu yukarıdadır. 50 saniye düşündükten sonra, yorumlara cevaplarınızı bekliyorum.
Gelelim bu sorunun geldiği topraklara...
Ben, şahsen, kendim, şu hayattaki ilk dört senemi Fındıkzade'de geçirdim, arapsabunu kokan merdivenleri olan anneanne evinde. Her Cuma, pazar sesiyle uyandım. Belime kadar sarkarak, akşamına, o dağınıklığın toparlanmasını izledim. Yeşilçam'da ağlanıldığını, yukarıdan sarkıtılan sepetin en hızlı alışveriş yöntemi olduğunu - ki hala o hıza ulaşana tanık olmadım, komşunun büyük çocuğunun ekspres ve bedava "oyun ablası" olduğunu orada gördüm. O zamanlar cep telefonu yok, yüksek oktavlı sesler var. Kapının önünde durup seslenme, camdan aşağıya laf atma ve camda yakaladığını affetmeden, muhabbete başlama... Yufkacı İlhan Ağabey, Havva Yenge, Hacer Teyze... Eğer bir mahalleye doğduysanız, ikametgaha dahil nüfus bilgilerini çekirdekten öğrenmeye başlarsınız. Çünkü, mahalleler yabancıları sevmez, dedikodulara kazandırdıkları taze kan hariç.
Sonra, ben büyüdüm, herkes gibi. İki hafta bir, ayda bir gider oldum mahalleye. Kağıt bebeklerim, Barbie'lerden bile çok sevdiğim, dolabın birine kaldırıldı. Bizim karşı bina yıkıldı, kaplamalı bir apartman yapıverildi, çok katlı. Alttaki yufkacı, o binanın altına süper bir market açtı. Sepetimiz emekliye ayrıldı. Bu şehrin samimiyetinin kaybolması, o kaplamalı binalarla başladı.
Anneannem, Rus Hududu dedi karşı apartmana. O kadar tatlı bir öfkeyle söylerdi ki, tekrarlatıp tekrarlatıp gülerdim, anlamadan. Şimdi, rantsal dönüşüm sonrası, çevremdeki binalara her baktığımda...
Neyse, ben ne zaman böyle hasretlere düşsem "Bana Masal Anlatma"yı izlerim. Muhteşem kadrosuyla, replikleriyle, nostaljik ama günümüzde geçen hikayesiyle, keyifle izlenecek bir film benim için. Dün farklı bir şey oldu, dedim ki "50 metrekare tadında bir film izleyelim".
50 metrekare, bir mahalle dizisi. Lakin bahsi geçen mahalle, millenyum lekeleriyle kirlenmiş; uyuşturucu, kentsel dönüşüm, mafyatik delikanlılar... Ve gölgelerin içinden bir Gölge, adem olup, Adem ismiyle, kahraman olarak düşüverir o daracık alana (bir röportajda dinlediğime göre, ana rahmine düşer gibi). Hepimiz gibi, kim olduğunu arar Gölge de, bu yolda, onu öldürmek isteyen düşmanları da vardır, yeni vatanında onu sarıp, onunla bağ kuracak dostları da.
Engin Öztürk, Cengiz Bozkurt ve Tuncay Bayazıt'ın oyunculuklarına BA-YIL-DIM! Yer yer iki Erdal Bakkal izler gibi hissettim kendimi. Yazdıklarınla, Erdal Bakkalları bile sevdirdiğin için teşekkürler Sayın Aksak. Zaten ben şarkının sözlerini, filmlerin repliklerini dikkate alırım ilk. Onlar nasıl cümleler?! Yönetmen koltuğunda, Selçuk Aydemir; muhteşem işlerine, birini daha eklemiş.
Aslında Queen's Gambit yazacaktım yine, ikidir erteliyorum. Leyla ile Mecnun'dan beri torpillidir Burak Aksak bende. Yazılarının, kitaplarının, filmlerinin, dizilerinin hep takipçisiyim. Bu vesileyle teşekkür etmiş olayım kendisine. İyi ki var!